İhracat ekosistemi yaratalım…

Türk Dil Kurumu (TDK) ekosistemi şöyle tanımlıyor: “Belirli bir alanda bulunan canlılar ile bunları saran çevrenin karşılıklı ilişkileri ile meydana gelen ve süreklilik gösteren ekolojik sistem.”

Bu sohbetimizde de ihracat alanımız ile onu saran çevrenin karşılıklı ilişkilerine ve birbirlerini etkileyen unsurlara küçük bir dokunuşta bulunalım istiyorum.

Geçen sohbetimizde ihracatımızın eriştiği rekor rakamı gündeme getirmiş ve sohbetimizin başlığını da “Ümit Veren Artış” olarak belirlemiştik.

İhracatımızın artışlarından mutluluk duyduğumuz gibi, düşüşlerinden de endişe duyuyoruz. İhracatımızın artış gösterdiği son yıllardaki gözlemlerimiz bize bu artışların, maalesef, dengeli bir sürdürülebilirlik taşımadığını gösteriyor. Dış ticaretimizdeki ithalat ağırlığı ve bununla birlikte üretim yeterliliklerimizin ithalata bağlı olarak hareket etmesi, ihracatımızı sarsıyor.

Devlet tarafından ithalata olan bağımlılığın azaltılması için alınan tedbirler, verilen destekler birer birer hayata geçirilmeye çalışılıyor. Bunlar hayata geçebildiklerinde dışa bağımlılık kuşkusuz ve mutlaka azalacak ve elimizi kuvvetlendirecektir.

Ancak, bunun zaman istediği ve bugünden yarına olamayacağını söylemek ise ” Aşikârı ifşa ” dışında başka bir şey değildir.

Ancak bunu yapmak ve ithalata bağımlılığı azaltmak zorundayız.

Ayrıca katma değeri yüksek ürün ihracatı da mecburiyettir…

Gerek tarım ve gerekse sanayi üretimimizi arttırmak için verilecek teşvikler, yapılacak yatırımlar mal ve hizmet üretimini arttırsa da

“İhracatı Kim Yapacak?”
2023 yılı ihracat rakamı için 500 milyar ABD Doları rakamı seslendirildiğinde de aynı soruyu sormuş ve kim yapacak demiştim. ” Ben zaten söylemiştim ” egosu olarak algılamayın lütfen. Amma yarım yüzyıla yaslanan gözlemlerimle toplanan veriler bana bunun olmayacağını kanıtlarcasına önümde duruyordu.

Küresel ekosistemi oluşturan ögeler gibi ihracatı oluşturan tüm ögeleri belirleyelim.

Bunları birbirlerinden ayırmadan, birbirlerine olan bağımlılıklarını ve karşılıklı etkileşimlerinin önemini gözeterek, ihracatımızın ekosistemini irdeleyelim.

Bu ekosistemin sağlıklı ve sürdürülebilir bir biçimde gelişebilmesi için yapılması gerekenleri masanın üzerine koyalım ve tümünün bir “Etkileşim haritasını” çıkartalım.

Bu çerçeveye giren tüm unsurlar için de bir “Etkileşim kontrol mekanizması” oluşturalım.

Finansman, bankacılık, lojistik, gümrük gibi unsurların yanı sıra “İhracatçı yetiştirme” sistemi oluşturalım.

Eskiden olduğu gibi bir “İhracattan Sorumlu Bakanlık” olması ve tüm bu koordinasyonun bu bakanlık eliyle yapılması, ihracatımızın sağlıklı bir sürdürülebilirliğe kavuşması için çok ciddi bir adım olacaktır.

Bugün Ticaret Bakanlığı tarafından yapılanları takdir etmemek haksızlık olur.

Ancak işi sadece ihracatı arttırmak olan bir kurumun getireceği faydanın daha fazla olacağı da kuşkusuzdur.

Dış ticaret eğitimi gören öğrencilerin aranılan yeterliliklere sahip olabilmesi için dış ticaret yapan işletmelerde MUTLAKA STAJ YAPMALARININ SAĞLANMASI gereklidir.

Dış ticaret okuyanların diploması var amma ne kadar dış ticaret biliyorlar da yapacaklar?

Türk ihracatına yabancı gücü

21 Nisan 2021 tarihli gazetemizde değerli İmam Güneş’in haberi önce ilgimi çekmişti ve okuduğumda da beni heyecanlandırmıştı.

Haber şöyle başlıyordu;

“Dış pazarlarda ilişkilerini kuvvetlendirmek isteyen ihracatçılar, Türkiye’de öğrenim gören yabancı öğrencilerden ticaret timi kuruyor. Firmaların hedefi öğrencilere önce Türkiye’de iş fırsatı sunup, ülkesine döndükten sonra da ihracat köprüsü olarak işbirliği yapmak.”

Heyecanımın nedeni de birkaç yıl önce bunu uygulamış ve başarılı sonuçlarını görmüş olmamdı.

Dış Ticaret Yönetimi ve İşlemleri dersleri verdiğim Anadolu Üniversitesi’nde, İngilizce sınıfımda mutlaka birkaç yabancı öğrenci bulunur. Türki Cumhuriyetlerden, Afrika ülkelerine oradan da Orta Amerika ülkelerine kadar geniş bir yelpazeden öğrencilerim oluyor.

İlginç olay sınıfımdaki Afrika ülkelerinden gelen öğrencilerden birinin dersime çok yakın ilgi göstermesiyle başladı.

Derste ciddi boyutta katılımcı oluyor, ders dışında beni yakalayıp sorular soruyor ve kariyer olarak dış ticaret sektörünü hedeflediğini söylüyordu.

Bir gün başka bir arkadaşı ile gelip benden ticari bilgi istediklerinde, çevrelerinde bu işlere ilgi gösterebilecek arkadaşları olup olmadığını sordum. Gerek lisans ve gerekse yüksek lisans ve hatta doktora seviyesinde arkadaşları olduğunu ve herkesin kendi çapında ufak tefek bavul ticareti yaptığını söylediler.

Ben de kendilerine, arkadaşları ile konuşmalarını ve dersimin olduğu bir gün akşam üzeri bir buluşma ayarlamalarını söyledim. İlerleyen günlerde değişik Afrika ülkelerinden on kadar yabancı öğrenci kaldığım Konuk Evi toplantı salonuna geldi ve sohbete başladık.

Kendilerini tanıtmalarından sonra, ticari bağlantıları nasıl kurabileceklerini anlatarak gerek okul süreleri içerisinde gerekse mezuniyetleri sonrasında bu konuda kariyer adımlarını atabileceklerini ve ciddi boyutta para kazanabileceklerini söyledim.

Bu öğrencilerin bazıları daha sonra benden destek alarak Türk firmaları ile temas etti. Yönlendirmem sonucu Türk ürünlerinin ve hatta bir keresinde de bir üretim tesisinin ihracatına aracılık edip kazanç sağladılar.

Çok ilginç bir tesadüf eseri olarak İmam Güneş’in haberinin yayınlandığı günde de bu öğrencilerimin beni tanıştırdığı bir iş insanı beni ziyarete gelmişti.

Bu öğrenciler ara sıra mesaj çekerek ilişkiyi koruyorlar…

Sözün özü şu ki bu öğrenciler burada bizim kültürümüzü, yaşam şeklimizi, ürünlerimizi tanıyor benimsiyor ve bunun esintilerini de ülkelerine taşıyorlar.

Bu kazanımlarını da bir türlü kazanç vesilesi yapabilince de olayların yönü ticarete yönleniyor.

İhracatçı Birlikleri gibi ciddi kurumların bu konuya eğilmeleri, bu tür organizasyonları resmi hale getirmeleri çok amma çok önemli. İsterseniz Türkiye’nin yabancı elçileri deyin isterseniz ihracat timi deyin adı önemli değil amma işlevi adından çok büyük.

Bu organizasyona imza atan dostlarımıza küçük bir tavsiyem olacak.

Bu çocukları hem girecekleri sektör konusunda ve hem de dış ticaret konularında eğitin. Eğitin ki onlar da yapacakları işleri bilinçli bir şekilde ve usulüne uygun olarak yapabilsinler.

Unutmayalım onlar için iş ilanı versek “Tecrübeli” talebimiz olamayacak…

Küreselleşmeye uyarı mı?

Ebedi Yeşil’in (Ever Green) Hep Verilen (Ever Given) gemisi, o yüksek teknolojisine karşın, yüklü konteynerlerin yüksekliğinin yarattığı yelken etkisine dayanamayıp, Süveyş kanalı gibi muhafazakâr bir ortamda dans etmeye kalkınca karaya oturdu.

Şaka bir yana, böylesi yüksek teknolojili bir geminin karaya oturması insanı düşündürüyor. Kanaldan geçişte uygulanan güvenlik önlemleri, kum fırtınasının ve görüş mesafesinin düşmesinin önüne geçemedi.

Geminin karaya oturduğu günden bu yana düşündüğüm konulardan bir tanesi geçmişte batılı ülkelerin Mısır’a askeri harekât düzenlemelerine kadar varan yaşanan krizler.

Dünya ticaretinin yüzde on ikisinin geçtiği söylenen bir kanaldan söz ediyoruz. Öyle bir kanal ki burayı kullanmayan gemilerin hem sefer süresi hem de yol masrafları, taşımacılıktaki rekabetlerini yok edecek kadar artıyor.

Kaldı ki Dünya’nın en güvenli kanallarından birisi olarak da tanımlanan bir su yolu.

Buna güvenilirliğe karşın böylesi bir olay tüm küresel ticaret dünyasının yüreğini hoplatıp, mevcut planlarını gözden geçirmelerine neden oluyor.

İlginçtir, Covid-19 pandemisi de aynı yürek çarpıntılarına neden olmuştu.

Oxford Üniversitesinde küreselleşme profesörü olan Ian Goldin’in New York Times (NYT ) gazetesinde yer alan bir ifadesi aynen şöyle; ” Gittikçe daha karşılıklı bağımlı olduğumuz sürece, her zaman tahmin edilemeyen kırılganlıklara daha fazla maruz kalacağız. Hiç kimsenin Pandeminin nerden çıkacağını tahmin edememesi gibi, hiç kimse bir geminin bir kanalın ortasında karaya oturacağını da tahmin edemezdi. Aynı şekilde bir sonraki siber saldırıyı veya finansal krizi de tahmin edemeyiz amma olacağını biliyoruz.”

NYT haberinde, bu kanal krizi ile bağlantılı olarak ayrıca, sermaye sahiplerinin paralarını stoklara bağlı tutmak yerine Tam Zamanında (Just-in-time) teslimat sistemini geliştirerek, hissedarlara daha fazla kazandırma yoluna gittikleri belirtiliyor.

Ancak her şeyde olduğu gibi “Azı karar, çoğu zarar” kuralının burada da çalıştığı ve tehlikelerin ortaya çıkabileceğinden söz ediliyor.

Ayrıca Covid19 krizinin getirdiği sıkıntılardan birisinin de küresel taşımacılıkta ortaya çıkan konteyner krizi olduğunu biliyoruz. Sea Intelligence/Danimarka firmasının haberine göre de Şubat ayında Asya’dan Avrupa’ya gelen konteynerlerin dörtte üçü limanlara geç gelmişler.

Söz ettiğimiz bu kadar olaydan sonra Türk ihracatçıları olarak bulunduğumuz yere, başka bir deyişle Türkiye’mizin konumuna bakarak, böylesi ve olası krizlerde ne kadar çözüm ortağı olabileceğimizi bir değerlendirelim.

En büyük ticaret ortağımız olan Avrupa Birliği ile doğal afetler olmadığı takdirde taşıma konusunda böylesi konteyner veya karaya saplanma krizleri sonucu tıkanma yaşamamız pek de olası değildir.

Öte yandan, bizim de küresel bağımlılıklarımızın bizleri böylesi krizlerde nasıl etkileyebileceğini düşünelim.

VUCA ile yönetim konusuna çok derinlemesine olmazsa bile ara sıra değinirim, kulağınızda olsun…

Tüm küresel koşulları dikkatle izleme ve akıllıca planlama yaparak yönetme çabası, Türk ihracatçılarını her geçen gün daha da güvenilir ve aranan firmalara yapacaktır.

Kırmızı COVID-19 ihracatı frenler mi?

Son günlerin en sıcak konu başlıklarından birisi de ulusal çerçevede görülen pandemi etkilerinin ülke haritası üzerinde renklerle edilmesi.

İşin görselliği bir yana, daha iyi bir vurgulama olamazdı diyebilirim. Pandemiyi hafife alarak, tedbiri değil elden bırakmak, hiç uygulamamak konusunda önde giderek “Acı patlıcanı kırağı çalmaz” vurdumduymazlığı ile davrananlara o kırmızı renk acaba dur diyebilecek mi?

Tedbirlerin yerel yöneticiler tarafından alınabilmesine olanak verilmesi, belki de kontrollerin daha hızlı ve etkin olabilmesini sağlayacaktır.

Kendi etki alanlarının rengini maviye çevirme çabası içerisindeki yöneticilerin, işi doğrudan sahiplenmeleri, olayların gidişatını nasıl ve ne kadar değiştirecek zaman içerisinde göreceğiz.

Bazı yerlerde tam kapanma bile yapılabilir sesleri duyulmakta…

Pandeminin, iş hayatını ne kadar derinden etkilediğini tekrar etmekte fayda yok.

Mısır’daki sağır Sultan bile duydu, hatta bu konuda yorum bile yapıyor…

Bizim derdimiz ihracat…

Beyaz yakalılarda pek sorun yok gibi.

Onlar yatacak derecede hasta değil iseler, evden çalışarak işlerini bir nebze aksatarak dahi olsa yapabiliyorlar.

İşletmeler özellikle mavi yakalıların kendilerinin ve/veya yakınlarının hastalanmalarından, temaslı olarak karantina altına alınmalarından çok çekiyor.

Ara sıra ziyaret ettiğim üretici dostlarımızın yakınmalarının büyük bir kısmı, pandemi nedeniyle oluşan devamsızlıklar ve bunun doğurduğu üretim aksamaları.

Hepimizin iyi bildiği bir konu, ihracatta zamanlamanın öneminin çok fazla olduğu.

Yükleme programına uyulamaması sonucunda karşılaşabileceğimiz sorunlar yumağı epey dolaşık olmaktadır. Bu nedenle işyerlerinde, pandemi tedbirlerinin uygulanmasında gösterilecek titiz davranışlar, işi çözemese bile sorunları uzak tutmada yardımcı olacaktır.

Ancak…

Yerel yöneticilerin alacağı tedbirlerin sertleşmesi durumunda, zamanlama ve uyulması gereken program açısından bağımlı olan ihracatçı ne yapacaktır?

Hele bir de işletmenin olduğu yerde tam kapanma uygulamasına gidilirse ne olacak?

Kişisel görüşüm yerel yöneticilerin, kendi bölgelerini bir an önce mavi renge yaklaştırabilmek için tedbirleri hızla ve etkili bir şekilde devreye alma olasılığının oldukça yüksek olduğudur.

Pandemi nedeniyle, tedarik zincirlerinde aksama yaşayan alıcıların, Uzak Doğu kaynaklarına farklı seçenek bulma çabalarında öne çıkan ülkemiz ihracatçılarının, böylesi tedbirler sonucu sıkıntıya girebilmeleri olasıdır.

Kuşkusuz bu tedbirler mücbir sebep olarak ileri sürülebilir ve sorumluluklardan sıyrılma olanağı bulunabilir. Amma alıcılara yaşatılacak sıkıntılar sonucunda, bize de alternatif aramalarına neden olabilir.

Bu nedenle ihracat yapan işletmelerimizin, pandemiden korunma konusunda yerel yönetimlerle dirsek temasında olmalarının faydası çok yüksektir.

Ayrıca işletme içerisinde, alınması önerilen ve gereken tedbirlerin alınmalarının ve uygulanmalarının sıkı bir kontrol ile sağlanması, ileride yaşanabilecek sıkıntıları engelleyebilecektir.

Uzak Doğu tedarikçilerine alternatif olma imkânını elden kaçırmamak için tedbiri elden bırakmayalım.

Korkulu rüya görmektense uyanık kalmak daha iyidir…

Tedarik zinciri, konteyner, ticaret savaşı

Geçtiğimiz hafta arkadaşımız Aysel Yücel, uluslararası ticaretteki çok önemli bir sıkıntıyı haberleştirmişti.

Konteynır bulma sıkıntısı…

Bunun nedeni olarak da piyasadaki boş konteynerlerin Çin limanlarına aktarılması için armatörlere baskı yapıldığını ve gerek bu baskı ve gerekse de kârlılık hesapları ile konteynerlerin da Çin limanlarına yönlendirildiğini yazmış.

Amerika Birleşik Devletleri’nin de (ABD) kendi limanlarından boş konteyner çıkışına izin vermediği, gelen gemilerin konteynerleri ancak dolu olarak alabildiği de haberde yer almıştı.

Buna İsrail ile Suudi Arabistan tarafından boş konteyner çıkışına getirilen kısıtlama da eklenince ihracatçımızın, konteyner bulmakta ve ihracat taşımalarında sıkıntı çekmekte olduğu da vurgulanmaktaydı.

Aslına bakarsanız, her ne kadar Çin boş konteynerleri toplamaya çalışıyorsa da orada da boş konteyner sıkıntısı çekiliyor.

Bunu bire bir yaşadığımız için çok yakından biliyorum.

Yılbaşı öncesinde, destek verdiğim bir dostumuzun Çin çıkışlı makine ithalatı için üç hafta kadar uğraştıktan ve iki kere erteledikten sonra yükleme yapabilecek konteyner bulabildik. İstenilen navlun da yedi bin ABD dolarının epey üzerinde idi. Fiyatların bugünlerde daha da yükseldiği söyleniyor.

Daha önceki sohbetlerimizde, batılı üreticilerin Covid19 krizi ile yaşadığı tedarik zincirindeki aksamaların bizlere bazı kapılar açabileceğini dile getirdiğim gibi bunu başarabilmek için atılması gereken adımlar hakkında da bazı önerilerim olmuştu.

Bu konuda erken davranarak yol alan dostlarımızın olduğunu da ara sıra ifade etmiştim.

Ancak Çin’in ortaya çıkan güvensizlik ortamını yumuşatarak eski günlere dönebilmek için yaptığı çalışmalar bütün hızıyla devam ediyor.

Geçtiğimiz günlerde Çin’in yeni Ticaret Bakanı Wang Wentao bir demecinde, ABD ile ticaret ve ekonomi konularında ilişkilerini geliştirmeye hazır olduğunu söylemiş. Öte yandan Çin’in uluslararası ticarete verdiği politik desteği artıracağını ve tedarik zincirinin sorunsuz işlemesi için çalışacağını da ifade etmiş.

Görünen o ki ABD yönetimindeki değişikleri izleyen Çin yöneticileri uzatmaya çalıştıkları zeytin dalı ile ticaret savaşlarında kendi cephelerinin savunmasını güçlendirmeye çalışıyor. İhracat çıkışlarını kolaylaştırmak için cephane olarak kullanacakları, limanlarına konteyner toplamalarını da bu çerçevede değerlendirmek gerekir.

Filler dövüşürken ayakaltında kalıp biz Türk ihracatçılarının ezilmemesi için bazı tedbirlerin acilen alınması gerektiği çok açık.

Taşımacılık sektör temsilcilerinin güzel önerileri var…

Bunlardan bana en hızlı ve etkin olabilir geleni ise bizim de limanlarımızdan boş konteyner çıkışlarının kısıtlanması. Arkasından geleni ise özellikle Avrupa Birliği pazarı için çoklu taşımacılık ( Multi-Modal ) konusunda destek sağlanması olabilir.

Diğer çözüm önerileri de kuşkusuz dikkate alınmalıdır amma ihracatçılarımızın sıkıntıları had safhaya varmadan tedbirlerin hızla alınmasında çok fayda vardır.

İhracatçı dostlarımıza önerimiz de konteyner siparişlerini oldukça erken vermeleri olacaktır.

Sunum yapmak şart mı?

Çok sevdiğim ve sıkça kullandığım deyişlerden bir tanesi de “Söz uçar yazı kalır” Ayrıca araştırmaların sonuçları söylenilenlerin, başka bir deyişle sözcüklerin iletişimdeki önem yüzdesinin en fazla 7 ile 8 arasında olduğunu belirtiyor.

Ancak konuşmanız sırasındaki ses tonunuzun, iletişimdeki önem yüzdesinin 38/40’a kadar varabildiği vurgulanıyor.

İster inanın ister inanmayın amma iletişimin geriye kalan kısmını da tamamen beden dili kapsıyor. Bu da şunu öne çıkarıyor ki muhataplarınız ne söylendiğinden daha fazla nasıl söylendiğine bakıyorlar.

Bir de insanların öğrenme araçlarına baktığımızda, öğrenilenlerin neredeyse dörtte üçünün görerek öğrenildiğini görüyoruz.

Bu da demek oluyor ki insanlar daha çok görerek öğreniyorlar…

Hele bir de akılda kalma oranlarına eğildiğimizde işler biraz daha karışıyor.

Herhangi bir bildirimin ve iletişimin görsel ve işitsel olması halinde, akılda kalma oranı yüzde elliyi aşıyor.

Şimdi elimiz şakağımıza koyarak düşünelim “Sunum şart mı?”

İşinizi çok iyi biliyorsunuz, konuya çok hâkimsiniz, ürünleriniz de çok nitelikli.

İyi de olası müşterinizin bundan haberi var mı?

İhracat yöneticisi olarak bunların böyle olduğunu olası müşterinize nasıl anlatacaksınız.

Bu arada unutulmaması gereken çok önemli bir konu da bu anlatımı ana dilinizde değil de yabancı bir dil kullanarak yapacağınız.

Üstüne üstlük muhatabınız da sizi büyük olasılıkla kendi dilinde değil de yabancı bir dil kullanarak anlamaya çalışacak.

Siz iletişim için kullanacağınız yabancı dile ne kadar hâkimsiniz?

Muhatabınız aynı dile ne kadar hâkim?

Sizin bu dildeki telaffuzunuzu ne kadar düzgün ve konuşmanız ne kadar anlaşılır?

Muhatabınız bu dili sizin aksanınızla duyduğunda ne kadar algılayıp ne kadar anlayabilecek?

Siyasilerimizden birisinin konuştuğu İngilizceyi ilk kez duyduğumda kulaklarıma inanamamıştım. Zira İngilizcesinin iyi olmasına karşın sanki Türkçe konuşuyor gibiydi. Çünkü konuşmasının tüm entonasyonu ve vurgulamaları tamamen Türk Dili yapısındaydı. Böylesi bir ifade karşısında muhatabınızın, söylenilenlerin bir kısmını anlayamayıp kaçırması çok büyük bir olasılıktır.

Ben size İngiliz dilini onlar gibi konuşun demiyorum…

Amma biz ihracatçıların, her iki tarafın da yabancı dil olarak kullandığı farklı bir dili kullanarak iletişim kurmak zorunda olduğumuzu hatırlatıyorum.

Hal böyle olunca da iletişimi kolaylaştırmak, müşterilerimizi daha kolay ikna edebilmek ve ifade etmek istediklerimizi doğru iletebilmek için “Sunum şart” diyoruz…

Hele bir de bugünkü kısıtlanma ortamlarında kişilerin birbirleriyle iletişiminin büyük oranda sanal ortamlarda yapılması, sözel iletişimlerin zorluğunu biraz daha öne çıkartıyor.

Çünkü, sanal ortam iletişimlerinde, yüz yüze yapılan iletişimlerde beden dilinin verdiği güçlü destekten mahrum kalıyoruz.

O boşluğu doldurmak için bize farklı bir destek gerekiyor…

İşte o da “Sunum.”

Bu sohbette sunum tekniklerine girmeyeceğim amma iyi hazırlanmış bir sunumun, sanal ortamda ihracatçıya vereceği desteği aklımıza yazalım.

Sunumuzun içerisine mesajınıza uygun, ifade etmek istediğinizi görselleştiren, akılda kalıcı unsurlar ekleyin.

İçi kalabalık, çok sayıda yansı içeren sunumlar değil, öz ve gerektiği kadar uzun sunumlar sizleri başarıya taşır…

Sunum yapmak şart mı?

Çok sevdiğim ve sıkça kullandığım deyişlerden bir tanesi de “Söz uçar yazı kalır” Ayrıca araştırmaların sonuçları söylenilenlerin, başka bir deyişle sözcüklerin iletişimdeki önem yüzdesinin en fazla 7 ile 8 arasında olduğunu belirtiyor.

Ancak konuşmanız sırasındaki ses tonunuzun, iletişimdeki önem yüzdesinin 38/40’a kadar varabildiği vurgulanıyor.

İster inanın ister inanmayın amma iletişimin geriye kalan kısmını da tamamen beden dili kapsıyor. Bu da şunu öne çıkarıyor ki muhataplarınız ne söylendiğinden daha fazla nasıl söylendiğine bakıyorlar.

Bir de insanların öğrenme araçlarına baktığımızda, öğrenilenlerin neredeyse dörtte üçünün görerek öğrenildiğini görüyoruz.

Bu da demek oluyor ki insanlar daha çok görerek öğreniyorlar…

Hele bir de akılda kalma oranlarına eğildiğimizde işler biraz daha karışıyor.

Herhangi bir bildirimin ve iletişimin görsel ve işitsel olması halinde, akılda kalma oranı yüzde elliyi aşıyor.

Şimdi elimiz şakağımıza koyarak düşünelim “Sunum şart mı?”

İşinizi çok iyi biliyorsunuz, konuya çok hâkimsiniz, ürünleriniz de çok nitelikli.

İyi de olası müşterinizin bundan haberi var mı?

İhracat yöneticisi olarak bunların böyle olduğunu olası müşterinize nasıl anlatacaksınız.

Bu arada unutulmaması gereken çok önemli bir konu da bu anlatımı ana dilinizde değil de yabancı bir dil kullanarak yapacağınız.

Üstüne üstlük muhatabınız da sizi büyük olasılıkla kendi dilinde değil de yabancı bir dil kullanarak anlamaya çalışacak.

Siz iletişim için kullanacağınız yabancı dile ne kadar hâkimsiniz?

Muhatabınız aynı dile ne kadar hâkim?

Sizin bu dildeki telaffuzunuzu ne kadar düzgün ve konuşmanız ne kadar anlaşılır?

Muhatabınız bu dili sizin aksanınızla duyduğunda ne kadar algılayıp ne kadar anlayabilecek?

Siyasilerimizden birisinin konuştuğu İngilizceyi ilk kez duyduğumda kulaklarıma inanamamıştım. Zira İngilizcesinin iyi olmasına karşın sanki Türkçe konuşuyor gibiydi. Çünkü konuşmasının tüm entonasyonu ve vurgulamaları tamamen Türk Dili yapısındaydı. Böylesi bir ifade karşısında muhatabınızın, söylenilenlerin bir kısmını anlayamayıp kaçırması çok büyük bir olasılıktır.

Ben size İngiliz dilini onlar gibi konuşun demiyorum…

Amma biz ihracatçıların, her iki tarafın da yabancı dil olarak kullandığı farklı bir dili kullanarak iletişim kurmak zorunda olduğumuzu hatırlatıyorum.

Hal böyle olunca da iletişimi kolaylaştırmak, müşterilerimizi daha kolay ikna edebilmek ve ifade etmek istediklerimizi doğru iletebilmek için “Sunum şart” diyoruz…

Hele bir de bugünkü kısıtlanma ortamlarında kişilerin birbirleriyle iletişiminin büyük oranda sanal ortamlarda yapılması, sözel iletişimlerin zorluğunu biraz daha öne çıkartıyor.

Çünkü, sanal ortam iletişimlerinde, yüz yüze yapılan iletişimlerde beden dilinin verdiği güçlü destekten mahrum kalıyoruz.

O boşluğu doldurmak için bize farklı bir destek gerekiyor…

İşte o da “Sunum.”

Bu sohbette sunum tekniklerine girmeyeceğim amma iyi hazırlanmış bir sunumun, sanal ortamda ihracatçıya vereceği desteği aklımıza yazalım.

Sunumuzun içerisine mesajınıza uygun, ifade etmek istediğinizi görselleştiren, akılda kalıcı unsurlar ekleyin.

İçi kalabalık, çok sayıda yansı içeren sunumlar değil, öz ve gerektiği kadar uzun sunumlar sizleri başarıya taşır…

Tips & procedure to apply luxury beauty cosmetic cream

Sed ut perspiciatis unde omnis iste natus error sit voluptatem accusantium doloremque laudantium, totam rem aperiam, eaque ipsa quae ab illo inventore veritatis et quasi architecto beatae vitae dicta sunt explicabo. Nemo enim ipsam voluptatem quia voluptas sit aspernatur aut odit aut fugit, sed quia consequuntur magni dolores eos qui ratione voluptatem sequi Read more “Tips & procedure to apply luxury beauty cosmetic cream”

The best part about makeup is brush and its types

Sed ut perspiciatis unde omnis iste natus error sit voluptatem accusantium doloremque laudantium, totam rem aperiam, eaque ipsa quae ab illo inventore veritatis et quasi architecto beatae vitae dicta sunt explicabo. Nemo enim ipsam voluptatem quia voluptas sit aspernatur aut odit aut fugit, sed quia consequuntur magni dolores eos qui ratione voluptatem sequi Read more “The best part about makeup is brush and its types”

Lightweight makeup to enhance your natural beauty

Sed ut perspiciatis unde omnis iste natus error sit voluptatem accusantium doloremque laudantium, totam rem aperiam, eaque ipsa quae ab illo inventore veritatis et quasi architecto beatae vitae dicta sunt explicabo. Nemo enim ipsam voluptatem quia voluptas sit aspernatur aut odit aut fugit, sed quia consequuntur magni dolores eos qui ratione voluptatem sequi Read more “Lightweight makeup to enhance your natural beauty”

Add to cart